İçeriğe geç

Adalet neye yarar ?

Adalet Neye Yarar?

Hayatın bazen adaletle ne kadar ilgisi olduğunu merak ediyorum. Hani derler ya, “her şeyin bir karşılığı vardır” diye, ama bazen adaletin karşılığı olmuyor, ya da bir şeyin karşılığı ne kadar adil olabilir ki? Kayseri’nin o eski taş sokaklarında yürürken, bazen adaletin peşinden gidiyorum, ama o ne kadar uzak, bir o kadar da imkânsız görünüyor.

O Gün Ne Oldu?

Dün akşam yine o sokakta yürüyordum, gözlerim daldı, ama kafamda bir dünya kurulu. O eski kahvenin önünden geçerken, içimdeki boşluk büyüyordu. Gecenin karanlığında yalnız bir yürüyüş yapmak, bazen bir tür içsel hesaplaşma gibidir. O an bir düşünce geldi aklıma: Adalet… Acaba sadece başkalarına mı var? Ya da bazen kişi kendi adaletini kurmak zorunda kalmaz mı?

Birkaç gün önce, okuldan eski bir arkadaşım, beni görmek istemişti. Aramızda geçen yıllar, belki de hiç olmamış gibi bir anda eski dostlukları yeniden canlandırmıştık. Ancak bir konuşma sırasında, bir konu açıldı. O an, içimde bir şeylerin kırıldığını hissettim. O kadar netti ki, kalbimde hissettiğim yalnızlık ve hayal kırıklığı, kelimelere dökülemedi. Birini affetmek, adalet mi yoksa sadece teslimiyet mi olurdu? Kendimi bir anda bir köşeye sıkışmış gibi hissettim. Bunu mu yapmalıyım, yoksa adaletin hakkını mı vermeliyim?

Adaletin Kıyısında

O zamanlar, tam da o gün hissettiğim gibi, adaletin bazen bir lüks olduğunu düşündüm. Herkes, istediği gibi yaşarken, her şey yerli yerinde gibi göründü. Ama bir anlık bir kırılma, adaletin ne kadar zor ve karmaşık olduğunu bana hatırlattı. Hani bazen, insanlar öyle kolayca göz ardı ederler, geçmişin kırık dökük anlarını, yapmaları gereken doğru şeyi.

O an, bir içsel hesaplaşma vardı. Ne adalet, ne de dostluk… Belki de her ikisini de bulmaya çalışırken, ikisinden de çok uzak kaldım. Ya da belki, ikisi birbiriyle bağlantılıydı. Adaletin yerini bulması için birini kaybetmek mi gerekir?

Kendi Adaletimi Bulmam

Gece boyunca düşündüm. Belki de adalet, her zaman dışarıda aradığımız bir şey değildi. Kayseri’nin o eski taş sokaklarında yürürken, aslında bir tür adaletin içimde olduğunu fark ettim. Bir başkasının hatasını affetmek, doğru olanı yapmak, belki de bir tür içsel dengeyi sağlamak anlamına geliyordu. Ama bu kolay değildi. Hayatımda bazı şeyler olmuştu ve o an, o eski dostumun sözleri beni derinden etkilemişti. O zaman şunu düşündüm: Eğer ben kendi adaletimi bulamazsam, nasıl başkalarına adalet sunabilirim ki?

Bir sonraki adımımı atarken, biraz daha temkinli oldum. Çünkü adaletin bir ödül olmadığını, aksine bir sorumluluk olduğunu fark ettim. Ve bazen, başkalarının yaptığı hataların bedelini kendimizin ödemesi gerektiğini… O gün, adaletin neye yaradığını sorarken, aslında kendi içimdeki huzuru bulmaya başlamıştım. Yavaş yavaş, kaybettiklerimi kabul ederken, kazandıklarımın kıymetini de anlamaya başladım.

Sonunda Anladım

Sonunda, adaletin neye yaradığını anladım. O eski dostumun yaptığı hatayı affetmek, sadece bir sözle yapılacak bir şey değildi. Belki de en zor olanı, kendime karşı dürüst olmak, en içten duygularımla neyi hak ettiğimi kabul etmekti. Adalet, bazen sadece başkalarını cezalandırmak değil, kendi içimizdeki dengenin sağlanmasıydı.

O geceyi hatırlıyorum, Kayseri’nin o taş sokaklarında yürürken artık yalnız değildim. Kendimle barışmıştım. Adaletin, aslında en önce kendimle kurduğum bir bağ olduğunu fark etmiştim. Bazen dışarıdaki adaletin eksikliği, içsel gücümü bulmamı sağlıyor. Ve belki de adaletin en büyük anlamı budur: İçsel huzuru bulmak, hataları kabullenmek ve her şeyin geçici olduğunu hatırlamaktır.

Ve o an, adaletin aslında bir yolculuk olduğunu düşündüm. Zor bir yolculuk, ama bir o kadar da değerli.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir